BİR ara oturup geçmişime çocukluğuma hayatıma şöyle bir baktım. İlkokul yıllarından üniversite yıllarına kadar hayatımda neler geçtiğini gözden geçirdim.
Köyüme ilkokul geç açıldığı için o okulun özlemini çeken rahmetli babam ilk sene benden birkaç yaş büyük abimi okula yazdırmış ikinci sene de beni yazdırdığını söylerdi. Babamın söylediğine göre ben 5 yaşında ilkokula başlamışım. Okul bittiğinde henüz daha 11 yaşında olduğumun için o zaman yürürlükte olan kanuna göre beni 12 yaşında olmadığım için ortaokula kayıt yapmadılar.
Rahmetli babam benim okumamı çok istediği için bildiklerini unutmasın diye benim okula devam etmemi istedi. Bir yıl daha okul bittiği halde ilkokula gidip geldim. Ertesi yıl kanun değişti ortaokula kaydolmak için getirilen yaş sınırı kaldırıldı. Babam da beni ilçeye getirip ortaokula kayıt yaptırdı.
Benimle birlikte okula kaydolan bir arkadaşım daha vardı. Biz okula başladık ama karşımıza dışarıdan Fransızca derslerine giren bir insanlık düşmanı çıktı.
Köylü çocuğu olduğumuz için bizimle her deste alay ediyor aşağılamaya çalışıyordu. Biz bu durumdan rahatsız olup o insan müsvettesinin derslerine girmedik. Bunun için de devamsızlıktan sınıfta kaldık ve ikinci yılda okula hiç devam etmedik. İkimizin babası da bizi cezalandırmak için koyun güttürmeye başladılar. Böylece ben okulu bırakmış ve çobanlığa başlamış oldum.
Ben koyunları güderken köye Tarım Kredi Kooperatifi açıldı. Kooperatif memuru bizim evde kiracı olarak kalıyordu. Ben onunla arkadaş oldum. O sene okul zamanı yaklaşınca memur arkadaş benden ortaokula yeniden başlamamı istedi. Bende bu isteği kabul ettim ve bir gün ilçeye giderek ortaokula kayıt yenileyip yeniden başlamaya adım atmış oldum.
Ben yeniden okullu olmuştum ama yokluk ekonomik sıkıntı beni biraz yıpratıyordu. Çocuk yaşta ailemden anamdan babamdan ayrı kalmak da ayrı bir dertti.
Ama her şeye katlanıp önce ortaokulu sonra liseyi bitirdim daha sonra da üniversiteye kayıt yaptırdım. O yıllarda sağ sol kavgası hat safhaya ulaşmış olmama rağmen kayıt yaptırdığım Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’na devam etmeye çalışıyordum. O yıllarda okulumuzda devam mecburiyeti yokta sınıf geçme değil ders geçme sistemi vardı. Sıkıntı çeksem de üçüncü sınıfa kadar okula devam ettim. Üçüncü sınıfta bir iftira sonucu cezaevine düştüm.
Fazla uzatmayım ceza evinden çıkınca Kayseri’ye dönüp fiilen gazeteciliğe başladım. Yıllardır çok sevdiğim bu mesleği yapıyorum.
Allah’a çok şükür ekonomik durumumda orta halli bir insanım. Evim var, arabam var ve birisi yiğit delikanlı erkek evladım olmak üzere iki de gül gibi kızımla birlikte üç çocuğum var. Beni deli gibi seven bir dediğimi iki etmeyen de çocuklarımın anası Allah’a şükür hala sağ ve daha ilk günkü gibi birbirimizi seviyoruz ve evliğimize devam ediyoruz.
Belki diyeceksiniz ki kardeşim bütün bunlardan bize ne durup dururken hayatını anlattın yazının başlığı ile senin anlattıklarının ne ilgisi var diyeceksiniz. Doğrudur çok alakasız görünüyor ama bu anlattıklarım kaderin değişmeyeceğini geçte olsa güçte olsa insanın kaderinde ne varsa onu bir şekilde yaşadığını anlatıyor.
Ayrıca Anadolu’nun bir dağ köyünden çıkıp iyi kötü okuyup ekonomik yönden belli bir seviyeye gelen insanında kısmetini yediği ve bu kısmetin ne arttığını nede eksildiğini anlatıyor.
Netice olarak diyorum ki ne cenabı Allah’ın yazdığı kader değişir ne de Allah’ın takdir ettiği kısmen ne yaparsan yap ne artar ne de eksilir. Kaderin ne ise onu yaşarsın kısmetin ne ise onu yersin. Cenabı Allah herkese hayırlı ve uzun ömür versin inşallah.